Bu yazıyı 2 dakika 44 saniyede okuyabilirsiniz.
Doğada olmanın sayısız yararı var. Son zamanların yükselen terapi yöntemi orman banyosu, bu isimle anmasak da hep hayatımızın içindeydi.
Kendimizi doğadan ayıralı epeyce oluyor. Şehirlerde ve metropollerde yaşamaya başladığımızdan beri doğa, içinde yaşanılan değil, gidilen bir şey. Biraz sayısal bilgi… BM araştırmasına göre, Türkiye’de nüfusun yüzde 73’ü şehirlerde yaşıyor. Bu sayının 2050 itibarıyla yüzde 84’e çıkması öngörülüyor. 1990’da şehirlerde yaşama oranı yüzde 59’muş. Sadece 30 yıl, doğadan hızla kopulan bir 30 yıl.
Ağaçların gizli yaşamı yazımızda Japonların orman banyosu adını verdiği bir pratikten söz etmiştik. Sadece doğada olmayı hissettiğiniz bir deneyimin ruhunuza iyi gelmesi, dünya çapında yapılmış pek çok araştırmayla kanıtlanmış bir durum. Orman banyosu, Japonya’da ortaya çıkmasına karşın dalga dalga yayılan bir alışkanlık. Egzersiz, yürüyüş gibi bir şey değil. Kendinizi şehrin, cep telefonlarının uyaranlarından tamamen uzaklaştırdığınız, tüm duyularınızı hissettiğiniz, doğayla aranıza köprü kuran bir alışkanlık. Özellikle Japonya’da doğanın insanın sağlığına etkileri alanında yapılan birçok araştırmanın sonucunda “shinrin-yoku”, yani orman banyosu, devlet tarafından da desteklenen bir terapi yöntemi olarak kendine yer bulmuş. Stresi azalttığı ve özellikle de orta yaş üstü erkeklerde tansiyonu düşürdüğü kanıtlanmış. Psikolojiye olan faydaları da fiziksel faydalarının altında kalmıyor.
Tek şartı, gerçekten doğada, ormanda, yaylada olduğunuzu hissetmek. Bunun yolu da, yanınıza cep telefonu, kamera, saat almamak. Hakiki bir deneyim yaşamaya hazır olmak.
Yürürken bedeninizde rüzgarı, ısıyı hissetmek, ormandan gelen sesleri dinlemek, ayağınızın bastığı toprağı duyumsamak, ağaçlardan yayılan kokuyu içinize çekmek… Sonra, bir taşın üzeri, bir düzlük bulup nefeslenmek. Uçan bir kuşu izlemek.
Aslında orman banyosu fikri için çok da uzağa gitmemize gerek yok. Mesela yaylaya çıkmak… Kültürümüzde yüzlerce yıldır var olan yaylaya çıkmak, mevsimle, doğayla insanın kurduğu bağı güçlendiren bir gelenek. Özellikle yazın sıcak günlerinde, ille de deniz tatili aramıyorsanız, rotanızı ormanlardan, yaylalardan yana çevirebilirsiniz. Dağ yollarında yürürken ürpermek, siz yürürken havanın sıcaklığının değişmesi, dünyaya insanı bağını kuran bir deneyim. Gökyüzüne alabildiğine teslim olmak ve sonsuz bir yeşilin içinde olmak gözleri dinlendiriyor ve ferahlık hissi veriyor. Hissiyat olarak başka bir yere taşıyor.
Şehirde yaşamanın getirdiği sürekli tekrar ettiğimiz günlerin rutininin dışına çıkmak, sürekli maruz kaldığımız gürültünün yerini alan sessizlik, doğanın sadece kendine özgü seslerinin içinde kalmak, büyüleyici bir yeşilin içinde olmak. Doğanın yüceliği, ağaçların bir arada oluşu sizi dünyaya yeniden ait kılar. Mevsimin farkında olursunuz mesela. Rüzgarın yönünün değişmesi size şehirde belki çok az şey ifade eder, ama doğada hayatınızı etkiler.
Doğanın ne kadar güçlü, ne kadar yüce olduğunu fark etmek, zamansızlık hissiyle birleşir.
Doğaya ayırdığınız vakit, bir toplantı saati kadar kesin değildir, bir yere yetişmez insan doğadayken, acele etmemenin tadını çıkarır. Doğada olmanın güzel yanı, acele etmediğini bilmek. Vücut saatiniz size burada koşacak bir durum yok der sanki.
Doğanın insanın bilinç ve duygularına etkisini ölçmek için Stanford Üniversitesi’nde 60 katılımcıyla gerçekleşen bir araştırmada, katılımcılardan 50 dakika boyunca doğada veya şehir içinde zaman geçirmeleri istenmiş. Yürüyüşten önce ve sonra da duygusal ve bilişsel becerilerini ölçen birtakım testlere tabi tutulmuşlar. Aynı test yürüyüşten sonra tekrar edilmiş. Şehirde yürüyenlerle kıyaslandığında doğada yürüyenlerin endişeli, negatif düşüncelerinin azaldığı ve içinde bulundukları olumlu hissin, şehirde yürüyenlere göre daha uzun sürdüğü ortaya çıkmış. Aynı ekibin yaptığı bir başka araştırmadan da, doğada olmanın hafızayı güçlendirdiği, endişeli ve kararsız düşünceleri azalttığı ortaya çıkınca, iki araştırma birbirini tamamlamış.
Orman uzak, yayla zor diyenlere, şehirde orman banyosu önerileri
En yakın parka gidin. Yanınıza dikkatinizi dağıtacak hiçbir şey almayın.
Beklentinizi düşük tutun.
Yavaşlayın, zamanı unutun, gerekirse saat takmayın.
İçinde bulunduğunuz ana odaklanın.
Oturacak bir yer bulun, çimenleri bir ağacın altı, bir bank…
Kulaklarınızı gözlerinizi dört açın. Hissedin, uzun bir süre kalmaya çalışın.
20.08.2018
İlgili yazılar:
https://www.ruhundoysun.com/yazilar/agaclarin-gizli-yasami/