San Francisco’da dikey tarlalar yükseliyor. Manhattan depolarında mikro filizler, Paris’te gemi konteynırlarından çilekler çıkıyor. Birçok şehirde çatılarda, ofis bahçelerinde, balkonlarda kentsel tarım her geçen gün artıyor. Kentli, yeniden doğaya dönüyor üstelik daha bilinçli, daha sürdürülebilir bir adım olarak.
Hızla artan kentleşme sonucu konut, gıda ve içme suyu sıkıntısı da kaçınılmaz oluyor. Birleşmiş Milletler 2050 yılında dünya nüfusunun üçte ikisinin şehirde yaşayacağını öngörüyor. Nüfus arttıkça geleneksel tarımın üzerindeki nüfusu besleme baskısı da artıyor. Tabii iklim değişikliği, verimsiz toprak, çiftçi gelirlerinin düşmesi de cabası. Rahatlatıcı çözüm ise şimdilik kentte tarım ile. Dünyanın birçok yerinde doğa ve toprakla ilişki kuramamış şehirli insanlar tarımla yeniden ilişki kuruyor ve şehir çiftliklerinin sayısı her geçen gün artıyor. Çatı bahçeleri, seralar, boş depolar, kentsel tarım için bir bir ayrılıyor.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü kentsel tarımı “küçük alanlarda sebze, meyve, bitki üretimi yapmak; mesleki ve ticari olmayan küçük ölçekte bir etkinlik” olarak tanımlıyor. Küçük alan da kent içinde ve çeperinde bulunan çatı, park, boş arazi, bahçe ve tabii ki balkon. Genelde bu tür tarım yatay olsa da, örneklerini gördüğümüz dikey tarım da mevcut. İstanbul’da Kuzguncuk’ta örneğini gördüğümüz gibi bir bostan da olabilir, farklı teknolojiler ile donatılmış bir çiftlik de.
Kent tarımı, tarihte genellikle savaş ve buhran dönemlerinden sonra insanların sebze ve meyve gereksinimlerini karşılamak amacıyla yükselmiş. Genelde bu bostanlar ve bahçeler ailelerin hem boş zamanlarını değerlendirme hem de gereksinmelerini karşılama amaçlı. Özellikle 1. ve 2. Dünya Savaşlarında okul bahçelerinin, kullanılmayan arazilerin bile tarım alanına döndüğünü biliyoruz. Covid-19 virüsünde de yaşadığımız gıda güvenliği kaygısı tıpkı bu savaş dönemleri gibi kent tarımına talebi yükselteceği öngörülüyor.
Dünyada kentsel tarım senelerdir büyük bir hızla gelişiyor ve farklı teknolojileri, örnekleriyle karşımızda. Londra’da GrowUp Box ile tilapia balıklarının atıklarıyla bitkilerin beslendiği bir konteynır tarımı mevcut. Detroit bostanlarıyla ise Amerika’daki ekonomik çöküş yaşayan kentteki sanayi alanlarına büyük ölçüde çiftlikler kurularak meyve- sebze ihtiyacı karşılanmakta. Seattle’da yer alan Beacon Food Forest, meyve, sebze, fındık ağaçlarıyla dolu bir gıda ormanı. Bu yenilebilir arberetumda aileler kendi ürünlerini yetiştirebiliyor, ayrıca eğitim ve kutlamalar yapabiliyorlar. Paris’te şehrin kalbinde çatı çiftlikleri kuruluyor. Hatta dünyanın en büyük çatı çiftliği projesi de 15. bölgede bulunuyor. Berlin’de Z Farm organik atıklarla yapılıyor, ürün üzerindeki kirliliği ölçme çalışmaları da mevcut. İstanbul’da ise tarihi Yedikule bostanlarının kentsel tarım parkı konseptiyle yeniden hayat bulacağı proje çalışmaları başladı. Kuzguncuk’ta bulunan bostanda ise yıllardır mahalledekilerin aktif kullanımında üstelik etkinliklere ve bostan gezisi için halka da açık. Kent bahçeleri daha yeşil, daha dayanıklı, daha çok komşuluk yaptığımız, daha nitelikli ve temiz gıdaya ulaştığımız, kaynakları daha verimli kullandığımız şehirler vadediyor.
Kendi evimizde biz neler yapabiliriz?
Yurt dışında ev tipi hidroponik kapalı bahçeler, akıllı saksılar oldukça yaygın. Türkiye’de ise cep telefonunuzla yönetebileceğiniz LED ışıklı akıllı saksılarda kekik, limon, fesleğen gibi farklı otları büyütmek ve dikey tarım yapmak mümkün.
Geleneksel yöntemlerle yetiştirecekseniz de yeni başlıyorsanız yetiştirilmesi kolay olan fesleğen, maydanoz, dereotu, biberiye gibi aromatik bitkiler ve roka, tere, marul, domates, biber gibi sebzeler ile başlayabilirsiniz.
İlk adım tarım alanının neresi olduğunu bulmak. Bahçe, yoksa balkon, yoksa güneş alan bir cam önü yeterli. Cam ile kapatılmış bir balkon, güneş gören bir pencere önünde neredeyse tüm sene boyunca sebze ve otların çoğunu yetiştirmek mümkün.
Bahçedeyseniz toprağı kontrol etmek önemli. Önce yabani otları temizleyip düzeltmek, ardından da toprağın verimliliğini çim dikip deneyebilirsiniz. Evde saksıda yetiştirecekseniz de organik, hafif, tüylü, torf olarak bilinen topraksız karışımları kullanmak en uygunu. Gübre olarak evinizdeki organik atıklardan kompost elde edip toprağı zenginleştirebilirsiniz. Tohum olarak da seradan ya da organik pazarlardan atalık tohum veya güvenilir bir fideden başlayabilirsiniz. Düzenli bakım ve sevgiyle sofralarınız kendi yetiştirdiğiniz organik besinlerle dolacak.
Bu konuda okuyabileceğiniz kitaplar da var. Birkaç örnek vermek gerekirse;
Bostancı Burcik: 1926 Hollanda doğumlu çizer Gerda Müller’in bahçe tarımı ile ilgili hem çocuklara hem de büyüklere yönelik kitabı.
Grow Fruit & Vegetables in Pots: Phaidon yayınevine ait bu kitapta hem evde tarımı hem de şef Great Dixter tariflerini keşfedeceksiniz.
Permakültüre Giriş: Permakültür fikrini geliştiren Bill Mollison, 1970’lerde yayımlandığı kült kitabı Permakültüre Giriş’te doğayla birlikte çalışmanın felsefesini ve yöntemlerini anlatıyor.
Lian Penso Benbasat
2013’ten beri medya ve iletişim sektöründe kreatif proje ve içerik çalışmaları yapıyor. Ayrıca farklı basılı ve online mecralara yeme içme üzerine yazılar yazıyor. Bu Kız Hep Aç platformundan keşfettiği lokal lezzetleri ve kendi tariflerini paylaşıyor. Köklere Dönüş projesiyle de farklı etnik kökenli kadınların geleneksel büyükanne mutfaklarına giriyor; pratik tariflerinin videolarını çekiyor.
İlgili yazılar:
https://www.ruhundoysun.com/yazilar/evde-bahcecilik/
https://www.ruhundoysun.com/yazilar/ruhunu-doyuran-bir-yasam/
https://www.ruhundoysun.com/yazilar/ruhun-doysun-ilk-bulusma/
07.05.2020