Bu yazıyı 2 dakika 58 saniyede okuyabilirsiniz.
Eşyaların tamiri, ruhumuzu ve dünyayı tamir etmeye de yarar mı?
Çok daha eski zamanlarda, insanın eşyayla ilişkisi belki de daha kalıcıymış. Daha kenetli, daha sadık. Bir kalemden, bir şemsiyeden, bir ayakkabıdan öyle kolay kolay vazgeçmeyecek türden bir bağlılık.
Tamir sözcüğü, Arapça kökenli, canlandırmak, yeniden inşa etmek, onarmak anlamına gelen bir sözcük. Bazı sözcükler sadece anlamlarıyla bile bize bir şeyler anlatmayı başarabiliyor. Ruhun Doysun’da daha önce, kusurlardaki güzelliği arayan Japon felsefesi Kintsugi’den söz etmiştik. Kırılan vazolar, çömlekleri altınla tamir ederek, yepyeni, kusurlu ama daha güzel bir eşya yaratan gelenekten.
Sevdiğiniz veya ihtiyacınız olduğu için aldığınız ve sonra çizildiğinde, kırıldığında, yırtıldığında, bozulduğunda çöpe attığınız eşyaları şöyle bir düşünün. Bir şey artık çalışmıyorsa bir köşeye atmak yerine onarmaya, yeniden kullanmaya çalışmak, eskide kalmış, artık ihtiyaç olmayan bir şey gibi görünebiliyor bize. “Yenisini almak dururken, neden uğraşayım ki?” diye düşünüyoruz belki de.
Vazoların kırık yerlerinden yapıştırıldığı, koltukların döşemelerinin değiştiği, ayakkabıların yenilendiği; elbiseden etek, pantolondan şort yapıldığı zamana çoğumuz yetiştik. Bisiklet tamircisinin işini bitirmesini beklerken cebimizdeki harçlığın sesini duyardık çocukken. Rengi solmuş tişörtler temizlik bezine dönüşürdü, 90’ların batik ve kumaş boyası furyasıyla eski tüm tişörtler yepyenilerine evrilmişlerdi. Bu yazıyı yazarken, kendi çocukluğumu düşündüm, herkesin elinden biraz iş geldiği bir evde büyüdüm, her şey önce acaba tamir edilebilir mi diye düşünülürdü bizim evde, ve edilirdi de. En son evindeki bulaşık makinesini tamir ettiğimde, annemin yüzündeki memnuniyeti unutmam mümkün değil…
Ayakkabılar, elbiseler, saatler, daktilolar, radyolar, şemsiyeler veya piyanolar… Bozulan ne olursa olsun, yenisi öyle hemen alınmaz, ustasına götürülürmüş eskiden. Saat tamircileri mesela… Tamir, aslında alım gücüyle ilgili gibi görünse de, bundan bağımsız olarak düşünebileceğimiz bir şey. Dünya bize her şeyi ikame edebileceğimiz imkanlar sunuyor. Daha iyisini, daha ucuzunu, belki de aynısını hemen satın alabileceğimizi biliyoruz. Belki de o yüzden hor kullanabiliyoruz her şeyi.
Dünyadaki çöplerden oluşan devasa yığına, tüketim deliliğine katkıda bulunmadığınızı hissettiğiniz bir yaşama adım atmanın yolu biraz da tamirden geçiyor. Bir düşünün. Her yıl dünyada 2.12 milyar ton çöp atılıyor. Tüm bu çöpleri kamyonlarla taşısanız, dünyanın çevresini 24 kez dolaşabiliyor. Dönüştürmek bir tercih, dönüştürmekten önce tamir var. Dünyaya ve cebinize daha az zarar verdiğiniz bir hayat için, tamire, eşyanın ömrünü uzatmaya bir şans verebilirsiniz. Çöpe atmadan, vazgeçmeden önce bir şans vermeye değmez mi?
Amsterdam’da 2007 yılında Martine Postma tarafından açılan Repair Café, (Tamir Kafe) bugün dünyada 1500 şubeye ulaştı. Kıyafetten mobilyaya, elektronik araçlardan bisikletlere, gönüllüler eşyaları tamir ediyorlar. Yenisini almak yerine yeniden kullanabilmekten söz ediyoruz. Sade bir yaşam aslında gıdayı da eşyayı da dönüştürdüğümüz bir yaşam. Bu biraz da yeniden kullanmak, tamir ettirmekle ilgili.
Ziyan etmemenin insanın içinde köpük köpük tortusu kalan bir neşesi var. Bilirsiniz, hani evde bir şey bozulur, ben bunu tamir edebilirim dersiniz. Sonra tıkır tıkır çalışmaya başladığında, bir tatmin duygusu sarar. Elinizden gelmiyor olabilir, şehrinizde bir tamir kafe de olmayabilir, siz de zanaatkarların kapısını çalabilirsiniz…
İstanbul’da yaşayanlar için birkaç fikir…
Şehirlerin küçücük köşelerinde çalışmaya devam eden tamirciler var.
Beşiktaş Çarşı’da bir şemsiye tamircisi vardır mesela. Şemsiye dediğin bozuldu mu atılır zannederiz, halbuki neden şemsiyenizi tamirciye götürmeyesiniz?
Çanta ve valiz tamiri yapan küçük dükkanlar yaşamaya devam ediyor.
Aileden kalma bir pikabınız, radyonuz mu var? Yine Beşiktaş ve Kadıköy’de pikap tamircileri bulabilirsiniz.
Saat tamircileri hâlâ duruyor, birkaç semtte birden var.
Üsküdar’da bir porselen tamircisi var.
Hani anısı olan kalemleri atamazsınız ya… Kullanılmaz da, öylece beklerler. İstanbul Fatih’te bir kalem tamircisi var. Eski dolma kalemleri, hatırası olan, babadan, dededen kalma kalemleri tamir ediyor.
İstanbul’un son daktilo tamircisi, Eyüp Rami’de.
Hızlı moda bizi kullanıp atmaya sevk ediyor evet, ama çok sevdiğiniz ayakkabınızı neden tamir ettirmeyesiniz? Her mahallede bir ayakkabı tamircisi var. Ve elbette mahalledeki terziler… O çok sevdiğiniz, belki artık üzerinize olmayan elbiseyi terzinize götürün. Bakın gardırobunuz nasıl kendiliğinden yenilenecek…
Bir şeyi tamir edip, tamir ettirip kullanmanın hiçbir yeni eşyanın veremeyeceği bir hazzı var. Deneyin, göreceksiniz, ruhunuza da iyi gelecek.
Sinem Dönmez
Yazı yazmaya Cumhuriyet Hafta Sonu ve Pazar eklerinde başladı. Marie Claire Türkiye’de devam etti. Radikal, Birgün, Cumhuriyet Sokak, Glamour, Vogue, Diken, Posta Kitap’a yazılar yazdı. Yazmaya devam ediyor.
25.08.2018
İlgili yazılar:
https://www.ruhundoysun.com/yazilar/basit-yasamak-ama-nasil/
https://www.ruhundoysun.com/yazilar/aradiginiz-kisiye-su-an-ulasilamiyor/
https://www.ruhundoysun.com/yazilar/hayatin-tum-alanlarinda-atiksiz-yasamak/